Gmail’den kullanıcılarına bir yenilik daha



Gmail bir süre önce tema desteği vermeye başlamıştı. Kullanıcılar hazır olan temalardan birini seçerek Gmail görünümlerini değiştirebiliyorlardı. Şimdi tema desteği biraz daha geliştirildi.

Artık kendi temanızı oluşturabiliyor, yazıların ve arkaplanın renklerini dilediğiniz gibi ayarlayabiliyorsunuz. Settings (Ayarlar) kısmından Themes (Temalar) seçilerek en alttaki Choose your own colors (Kendi Renklerinizi seçin) kısmına tıklayarak açılan pencereden gerekli gördüğünüz yerlerin ve yazıların renklerini değiştirebilir ve kendi özel renklerinizle Gmail’ i kullanmaya devam edebilirsiniz. Eğer renkleri beğenmeyip eski görünüme dönmek isterseniz Reset’i tıklamanız yeterli.



TTNET, uzun süredir beklenen ve internetimizi daha da hızlandıracak olan VDSL2 hizmetinin satışına başladı.

Yeni nesil hızlı internet olarak adlandırabileceğimiz VDSL2 (Very High Speed Digital Subscriber Line 2) 16 ve 32 Mbps indirme hızlarıyla birlikte 1 Mbps yükleme hızı vaadediyor. Kabaca bir hesapla 1 Mbps bağlantı ile 1,5 saatte indirilebilen bir film 32 Mbps bağlantı ile 3 ile 4 dakika arası sürecek, 16 Mbps bağlantı ile yine 10 dakikanın altında bir süreye indirebilmek mümkün olacak.

TTNET İŞYERİM VDSL2 paketine 24 ay taahhüt vererek abone olan kullanıcılara, 4 portlu kablosuz VDSL2 modem hediye ediliyor. 30/04/2009 tarihine kadar yeni abonelerden veya ADSL’den TTNET VDSL2′ye geçen abonelerden ise bağlantı ücreti alınmıyor. TTNET VDSL2 paketlerine size en yakın Türk Telekom Ofisi’nden başvurabilirsiniz.

32 Mbps Limitsiz VDSL2 bağlantı ücreti KDV ve ÖİV dahil olarak 149 TL, 16 Mbps Limitsiz VDSL2 bağlantı ücreti ise 119 TL olarak belirlenmiş. Ayrıntılar için TTNET VDSL2 sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

GazoPa, benzer resimler arama motoru



GazoPa yeni bir resim arama motoru. Üye olduktan sonra herhangi bir resim yükleyerek, bu yüklediğiniz resim ya da fotoğrafa benzer şekilleri bulmanızı sağlıyor. Yeni bir proje ve gelişmeye devam ediyor, haliyle beta aşamasında. Üye olabilmeniz için eposta adresinizi bırakıyorsunuz ve size bir davetiye geliyor. (Aslında bekleme listesine kaydoluyorsunuz ama beklediğiniz yok, eposta hemen geliyor, eğer gelmezse bende birkaç davetiye var isteye gönderebilirim.)

Giriş yaptıktan sonra üç ayrı arama modülünden birini kullanabiliyorsunuz. Birincisi kelime bazlı arama. Belirli bir anahtar kelime (keyword) girerek arama yapabiliyorsunuz, bu klasik yöntem. İkincisi, yerel makinanızdan resim dosyasını yükleyerek ya da internet adresini yazarak GazoPa’ ya aramasını söyleyebiliyorsunuz. Üçüncüsü ise en çok hoşuma giden kısmı, Çizim (Drawing). Burada bir çizim ekranı üzerinde aradığınız resmin benzerini temsili olarak çiziyorsunuz ve GazoPa sizin için aramayı yapıyor. Sonuçlar başarılı mı, bu biraz göreceli, daha çok yolu varmış gibi duruyor ama işe yaradığı kesin.

Web sitesi oldukça yavaş ve kullanıcı arayüzü konusunda biraz daha çalışmaları gerekecek. GazoPa bunlara rağmen eğlenceli ve gelişmeye açık bir sistem. Ayrıca bir de Firefox eklentisi mevcut.

Web sitesi çok amatörce hazırlanmış ve oldukça yavaş. Kullanıcı arayüzü konusunda biraz daha çalışmaları gerekecek. GazoPa bunlara rağmen eğlenceli ve gelişmeye açık bir sistem.

Google Sync, takvim ve kişi listenizi cep telefonunuzla senkronize edin


Resmi Google Mobile Blog da bugün yapılan duyuruya göre; Google Sync bugün itibariyle IPhone, Windows Mobile, Nokia S60, Nokia Standart, Sony Ericsson cihazları da destekleyecek. Google Sync ile takvim ve kişi bilgilerinizin cep telefonunuzla senkronizasyonunu gerçekleştirebiliyorsunuz. Aslında daha önce Blackberry için çalışıyordu fakat şimdi IPhone ve Windows Mobile kullanan telefonlar için de senkronizasyon yapılabiliyor. Google ve dolayısıyla gmail kullanıcıları için çok güzel bir gelişme, ben de uzun süredir bunu bekliyordum ve hemen denemeye başlıyorum. Servis Push teknolojisini kullanıyor ve herhangi bir değişiklik durumunda iki taraflı olarak senkronizasyon gerçekleştirebiliyor.

Bunun henüz beta sürümü olduğunu unutmayın ve başlamadan önce mutlaka verilerinizi yedekleyin, herhangi bir hata durumunda tüm takvim etkinliklerinizin ve kişi rehberinizin silinmesini istemeyiz. Google Sync denemek için burayı ziyaret edin: m.google.com/sync

280slides.com ile slideshow hazırlamak çok kolay

Artık birçok işimizi online olarak internet üzerinden yapıyoruz. Belgelerimizi de internet üzerinde saklıyor ve paylaşıyoruz. 280slides sunumlarımızı online olarak hazırlayabilmemiz için geliştirilen bir servis. Arayüzü Microsoft Powerpoint programını anımsatan hizmet şimdilik ücretsiz. Kullanıcı dostu arayüzü sayesinde sunumlarınızı hazırlamanız çok kolay. Özellikle resim ekleme menüsü bir kaç şekilde çalışıyor, internetten arayarak resim ekleyebileceğiniz gibi yine internet adresini vererek ekleyebiliyorsunuz ya da dilerseniz kendi bilgisayarınızdan yükleyebiliyorsunuz. Ayrıca eklediğiniz elemanların tranparanlık oranlarınızı da ayarlamanıza olanak sağlıyor. Çalışmalarınıza video ekleme imkanıda sağlayan sistemin elbetti offline sistemlere göre eksiği var fakat acil ihtiyaçları karşılayacak ve görsellikten ziyade içeriğin önemli olduğu durumlarda hayat kurtarabilir. Eksiklerine gelince; geçiş efektleri ve müzik ekleme gibi seçeneklere rastlayamadım.



Belgeyi hazırlamanız bittikten sonra belgeyi kaydedebiliyor yada paylaşabiliyorsunuz. Dilerseniz de ppt(Powerpoint 97-2004), pptx(Powerpoint 2007), odp(Open Document) ya da pdf(Acrobat) formatlarından biri olarak bilgisayarınıza indirebiliyorsunuz.

Gmail Inbox’ınızı daha verimli kullanabilmeniz için Multiple Inboxes


Gmail yeni bir özellikle kendini geliştirmeye devam ediyor. Gmail Labs özelliğini kullanarak yeni çıkan deneme aşamasındaki özellikleri test edip kullanabiliyorsunuz. Bunun için Gmail’i Ingilizce olarak kullanmanız gerekiyor.

Yeni duyurulan bu özellik ise çoklu gelen kutusu (Multiple Inboxes) diyebileceğimiz. Gmail’in anasayfasında bir kaç liste birden görmenize olanak tanıyan bir sistem. Özellikle yüksek çözünürlüklü monitör kullananlar rahatlıkla iki ya da üç adet liste oluşturup bunları görüntüleyebilir. Normalde sadece size gelen epostaları görüntüleyen tek bir liste bulunuyordu.

Gmail Labs özelliğini aktif ettikten sonra ayarlar kısmından istediğiniz bir listeyi yan tarafta ya da alt tarafta gösterebilirsiniz. Varsayılan olarak gelen filtre birinci panel için “is:starred” yani yıldızlı olan epostaları listeliyor. via


Recep İvedik 2:Yorum ve Fragman

Arkadaşlar Şahan Gökbakar’ın yeni filmi Recep İvedik 2′ye gitmeyi istedim ama hala gidemedim.Gidince yorum yaparım.Ama gidenlerden aldığım genel yorumlarda güzel olduğunu söylediler.Recep İvedik bu filmde,bir çok meslek deniyor,ama hiç birine uyum sağlayamıyor.Recep İvedik klasiği işte .

Recep İvedik 2′nin fragmanını koyuyorum buyrun izleyin .

Sagopa Kajmer-Kolera- Beyaz Show İzle

Dün gece Beyaz Show’a Sagopa Kajmer ve eşi Kolera katıldı.Ayrıca konuklar Hayko Cepkin ve Yasemin Mori idi.İzlemedim,internet daha ağır bastı.Güzel,eğlenceli bir program olduğunu söylediler.Ayrıca Sagopa Rapstar hakkında düşüncelerini söylemiş.Elektro dans yapmış falan derken,iyiymiş yani.Pek sevmem,dinlemem de paylaşıyoruz işte.

Kaçıranlar ve tekrar izlemek isteyenler için,burdan sizlerle paylaşıyorum.

Sagopa Kajmer-Kolera-Beyaz Show İzle, 27.02.2009 Beyaz Show;

Part 1

Part 2

Part 3

Part 4

Part 5

Part 6

Part 7

Part 8

Part 9

Part 10


The Shepherd: Border Patrol (2008)

The Shepherd Border Patrol (2008)Geçen gün zamanım vardı ve bir sürü filmim, ben de içlerinden birini seçerek izlemek istedim. Seçtiğim film Jean-Claude Van Damme nedeniyle The Shepherd Border Patrol oldu, sonuçta iyi zaman geçirmek biraz aksiyon görmekti amacım, çok fazla beklentim de yoktu açıkcası. Ama zamanımı boşa geçirdiğimin farkına varmam biraz uzun sürdü. Bu film benim için tam bir hayal kırıklığı, zamanla olgunlaşarak daha iyi filmlerde, daha kaliteli yapımlarda rol alacağını düşündüğüm Belçikalı aktör içinse bir hüsran.

Yapımın konusu o kadar basit ki; Amerika sınırında yaşanan uyuşturucu sonununa çözüm bulmak ve kızının intikamını almak için kahramanımız sınır karakoluna tayin olur ve aksiyon başlar ve film bitene kadar devam eder. Van Damme sanki zorla oynatılmış, isteksiz bir şekilde oynamış. Aksiyon sahnelerinde başarısızlık, gereksiz beklemeler, tahmin edilebilirlik insanı oldukça sıkıyor, on onbeş dakikasını uyuyarak geçirdiğimi söylesem abartmamış olurum. Kısaca izlenmeye değmeyecek bir yapım ortaya çıkmış, harcanan para ve emeklere yazık. Küçük bir not olarak Jean-Claude Van Damme ‘ın 5 yıl kadar klasik bale eğitimi aldığını da öğrenmiş bulunuyorum..

The Bank Job (2008)

The Bank Job (2008)Öncelikle uzun süredir bu tür bir filmin özlemini çekiyordum ve izlemek çok iyi geldi. Bu tip filmler bence çok ilginç, enteresan olan şu; insanlar neden bir soygun filminden hoşlanır ve kendilerini hırsızın yerine koymakta güçlük çekmezler.. Kendimden örneklersem, çocukken bile hırsızların tarafında olduğumu hatırlıyorum, peki polisin tarafında olan kimseyi tanıyanınız var mı?

Filmimiz uzun süre önce Londra’da meydana gelen bir banka soygununu konu alıyor, yani gerçek bir hikayeye dayanıyor. Filmin geçtiği zaman ise çok sevdiğim 1970′li yıllar, o yıllardaki atmosfer gayet iyi hazırlanmış bu arada. Gerçek bir hikaye olmasına rağmen bu hikaye ne kadar manipüle edilmiş söylemesi pek kolay değil ama keyifle izleyeceğinizi tahmin ediyorum. Aslında sadece bir soygun değil, o dönem siyasetinin ve yönetimdekilerin kirli çamaşırlarını da biraz oratalığa çıkartıyor diyebiliriz. Başrollerde son zamanlarda izlemekten keyif aldığım, The Transporter(2002), Transporter 2 (2005), The Italian Job (2003) ve son olarak ta War (2007) ile izlediğimiz Jason Statham var. Bence bu adam sevgili Bruce’un tahtına oturacak..

Keyifli seyirler dilerim..

Son Osmanlı Yandım Ali (2007)

Son osmanli yandim ali (2007)Biraz geç olsa da sonunda izledim. Aslında her ne kadar tarihi bir film gibi görünse de Son Osmanlı Yandım Ali filmi daha çok Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’da yaşayan bir kabadayının başından geçen olayları, maceraları ele alan bir aksiyon filmi. Yer yer komedi ve az da olsa drama öğelerinin de yer aldığı film son dönem Türk yapımları arasında adından haklı olarak söz ettiriyor. Film de Mustafa Kemal’in de canlandırılmış olması (Alican Yücesoy tarafından) seyircide ilgi uyandırmışa benziyor. Kısaca konusuna değinirsek; İstanbul işgal altındadır ve bu kaos ortamında Mustafa Kemal Paşa ise Anadolu ya geçerek Kurtuluş Savaşını başlatmak için girişimlerde bulunacaktır. Bir şekilde Yandım Ali ile Mustafa Kemal Paşa’nın yolları kesişir, şimdiye kadar bireysel hareket eden Ali bu karşılaşmadan sonra kendini sorgulamaya başlar.

En başta filmi beğendiğimi söyleyerek başlayayım. Elbette hala bir çok eksiği olmasına rağmen Kenan İmirzalıoğlu’nun performansı ve rolüne bu denli yakışması oldukça iyi olmuş. Nedense erkek oyuncuların rollerine olan aşinalığı ve işlerini iyi bir şekilde kotarmalarına karşın, kadın oyuncular oldukça düşük bir performans sergilemiş. Nadya rolündeki Anna Babkova‘nın ki kabul edilebilecek düzeydeyken, Defne rolündeki Cansu Dere’nin performansı bence oldukça başarısız. Filmde argo kelimelerin sıklıkla kullanılmasını oldukça doğal karşılıyorum ve filmin bu kısmına eleştiride bulunanları kesinlikle anlamıyorum. Senaryo da bir sıkıntı yok, başrol oyuncusunda da fakat kavga sahneleri biraz daha hızlı, patlama ve yangın sahneleri biraz daha gerçekçi olabilseymiş ne güzel olacakmış. Ama tüm bunlara rağmen bence mutlaka izleyin. Yönetmen Mustafa Sevki Doğan ilerleyen günlerde daha da başarılı işlere imza atacağa benziyor.

Vantage Point (2008)

Vantage Point (2008)Vantage Point (Bakış açısı) adını yeni yeni duymaya başladığımız bir yönetmen, Pete Travis tarafından yönetilmiş. Kadroya Lost‘dan hatırlayacağınız Matthew Fox ve tecrübeli oyuncu Dennis Quaid dahil olunca film oyunculuk açısından tatmin edici olmuş. Gerçi ben her ne kadar Matthew Fox hayranı olmasam da bu film de fazla sırıtmadığını ve Jack Shephard karakterinden sıyrıldığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Filmimiz oldukça fazla ele alınan bir konuyu tekrar gündeme getiriyor, kısaca Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’na suikast. Senaryo Barry Levy tarafından yazılmış ve yönetmenin katkısı ile oldukça keyifli bir şekilde izleyiciye aktarılmış. Yönetmenin değişik üslubu filmi izlenebilir kılıyor, onun dışında birşey beklememek gerekir. Tek bir gerçek olay, bu olayı yaşayan sekiz kişinin bakış açısından tek tek gösterilerek film haline getiriliyor ve bazı süprizleri de içerisinde barındırıyor. Sonlara doğru görsel olarak tatmin edici bulduğum filmin en beğendiğim sahnesi var, çocuğun kurtarılma anında ambulansın içerisinden yapılan çekim. Tabi bu arada Forest Whitaker ‘ın harika oyunculuğunu unutmamak gerekir.

Sonuç olarak bir suikast filmi olmasına ve bu tür filmlerden artık sıkılmış olmamıza rağmen izledik ve beğendik, bunda filmin değişik bir şekilde işlenmesi büyük rol oynadı, parçaların tek tek yerine oturtulması, merak ve süprizler bizi gece yarısı izlerken uyumaktan alıkoydu, zamanınızı keyifle geçirebileceğiniz bir film.

What Dreams May Come (1998)

Tekrar izlediğim nadir filmlerden biri. Oldukça duygusal bir içeriğe sahip film bir erkeğin bir kadına duyduğu aşkın sınırlarının nerede olduğunu sorgulamanızı sağlayacaktır. Film konusu şöyle; Trafik kazasında çocuklarını kaybeden bir baba Chris, dört yıl sonra kendisi de trafik kazasında ölüyor. Öldükten sonra cennete giden Chris, koruyucu meleği Albert’la çocuklarına ve köpeğine kavuşuyor. Karısı Annie’nin intihar ettiğini öğrenince bütün cennet ve cehennemde onu aramaya başlıyor. Asla pes etmeyen Chris sonunda istediğine kavuşuyor gibi görünüyor.

Film on yıl önceye ait ama buna rağmen izlerken görüntü efektlerinden hiç rahatsız olmuyorsunuz. Özellikle cennet ve cehennem betimlemeleri oldukça hoş. Ben daha çok cehennemi beğendim diyebilirim. Film sadede görsellikten ibaret değil tabiki. Bir çok dünya görüşünün harmanlandığı bir cennet ve cehennem senaryosuna reenkarnasyonun da dahil edilmesi biraz tutarsızlık olmuş. Ama bu kavramlar semavi dinlerde dayatılan katı cennet ve cehennem anlayışından sıyrılmak adına oldukça hoş işlenmiş diyebilirim. Eğer izlemediyseniz ve bu konulara uzak duruyorsanız bence mutlaka izleyin yeni bir bakış açısı kazanın.

Jadesoturi (2006)

Jadesoturi (2006)Kalevala isimli Fin destanından esinlenerek Çin ve Fin eski hikayeleri arasında bir bağ kuran film içerisine bir de aşk hikayesini katarak ilerliyor. Fin hikayelerine göre Demirci Mutluluğun kaynağı için Sampo diye bir makine yapar, fakat Şeytan Sampo denilen makineyi ele geçirir ve kendi amaçları için kullanır. Çin kaynaklarına göre de; Cehennemin En İhtiyar kızlarından Nocktress dünyaya gelerek rahminden dokuz yumurta bırakır. Bunlardan sekizi dünyada doğar, Korku, Acı, Çılgınlık, Çirkinlik, Arzu, Nefret, Hırs ve Körlük. Ama son yumurta çatlamadan kalır. Zamanı için bekler. Kehanetteki adam için bekler, Demirci için bekler. Dünyayı cehenneme çevirmesi için yardım edecek makine için bekler. Bu iki kadim efsane günümüzde vücut bulur ve bu konuyu araştıranları da içerisine alarak fantastik bir öykü oluşturur.

Filmde oldukça güzel etkileyici sahneler olduğu gibi acemice hazırlanmış sahneleri de görmek mümkün. Senaryonun çok iyi işlenemediğini ve akıcı bir film olamadığını görüyoruz. Özellikle aksiyon sahnelerinin yerleşimi ve zamansal geçişleri başarılı bulmadım ama fantastik sinema tutkunları için seyredecek pek fazla film olmadığından tercih sebebi olabilir.

Blogküme geldi hoşgeldi

Türkiye'de bloglarla ilgili yaşanan gelişmelere bir yenisi daha eklendi. Ocak ayından itibaren bannerlarını çeşitli bloglar da görmeye başladığımız blogküme bir kaç gün önce yenilenen tasarımıyla tam olarak kullanıma açıldı. Türkçe kaliteli arasında desteğe bağlı bir bağ kurma hedefi ile yola koyuldu. Güzel de oldu.

Türkiye'de bu alanda bir boşluk vardı ve blogküme umarız bu boşluğu doldurur. ilk açıldığından 6 tane ile başlayan daha sonra önerilerle 11'e çıkan sayısı daha da artacak gibi. Her blogun blogküme'ye dahil olmadığı çok fazla önerilen ın katılabildiği blogküme'ye öneri sayfasından beğendiğiniz ı önerebiliyorsunuz.

Umarız ilerleyen zamanlarda daha da gelişerek kalitesinden ödün vermeden yayın hayatına devam eder…

Davos şiiri

geldim para mı verdiniz
bir de beni gerdiniz
nedir sizin derdiniz
daha gelmem davosa

moderator akıllı ol
bana yapma el ve kol
sağ gösterdim vurdum sol
daha gelmem davosa

davos-12

hava zaten soğuktu
salon tümden boğuktu
moderatör bozuktu
daha gelmem davosa

zamanımı çaldılar
beni benden aldılar
hıyar gibi kaldılar
daha gelmem davosa

ismi şimon perezmiş
sanki bana çerezmiş
az biraz da teresmiş
daha gelmem davosa

perez bana bağırdı
cinlerimi çağırdı
sözlerim çok ağırdı
daha gelmem davosa

kaşındılar kaşıdım
perez değil yaşıdım
nerde hava taşıdım
daha gelmem davosa

adamı böyle yaparım
çenenizi kaparım
gece rahat yatarım
daha gelmem davosa

gelip de ne yapacam
bakteri mi kapacam
öpsün perezi amcam
daha gelmem davosa

van minütü anlamaz
hepisi de beynamaz
bunlar beni bağlamaz
daha gelmem davosa

dünya pereze kalmaz
akıllı olsun az biraz
öper onu bülent korkmaz
daha gelmem davosa

kahraman'ım çok mutlu
gelecekten umutlu
hava bugün bulutlu
ben de gitmem davosa

Şiir / An salınır gün çıkmazına

Üzerimde gözlerine değmiş bir çift söz
Saçlarında sürdüğüm gece
Ölüm düşerken dudağımdan
Paslanırken nemli gözlerde ışığım
Sırt üstü uzanmış hasret
Yaslı gökyüzünde kirli yıldızlar
Bedende
Üstü kapalı nefes alırdı susmalar
Siyahında sabahlayan uzaklık
Yüzünden düşen susmaca
Sırt dönüşüne bulanırken varlık
Gözyaşım şimdi ılık
Ve bize sebep bu dünya
Artık karanlık

Uslu dualar
Acıtırsa en sert kışları
Yavaşça dökülürse bulutlar
Yitik bir gülce düşer mi ardına
Kaybolur mu yüreğinde kalabalıklar
Ardından
Düş atımını bekleyen martılar
Sabahımdan düştü

An salınır gün çıkmazına
Kusurla eğilir saatler
Kaç tutsaklığa sözü var bu adımların
Kaç yokluğu devşirir heceler
Hangi öpücük boyun büker ayrılığa
Ve sustukça
Uçurum sabrıydı bendeki
Süsü dökülmüş güneşte
Saçlarımın rengi
Seni beklediğimdi halbuki.

Türk şiirinin dorukları

Her ne kadar ap acayip yönetilse bu ülke, Allah’ın lutfüdür zannımca ki şu mübarek topraklardan nice büyük insanlar, ne büyük şairler çıkmış saysan tarihe sığmıyor şuncacık alana mı sığacak.

Semih Sergen, sen nasıl bir adamsın be abicim? Öyle güzel seslendirirdi ki şiirleri, canlı canlı, yaşardın. Hala aynı program yapılır mı hiç mi hiç bilmem, çok eskidendi radoyoya takıldığım zamanlar, çok yaş dolmuştur gözüme onun sesinden dinlerken büyük ustaların bazen aşk, bazen özlem, bazen memleket dolu şiirlerini.

Polis radyosunun yaptığı şiirlerini Semih Sergen’in seslendirdiği programın kayıtlarını bulunca saatlerce dinledim, dinledim. İçinde şairlerin hayatlarını anlatıyorlar ve şiirlerini, şiirlerinden yapılan besteleri okuyorlar.

Hele bir Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Karadutum’u vardır ki, gebertir adamı, ya Nazım?

Graphkin: Grafik Kağıt Peçete

graphkin

Colin O’Dowd tarafından tasarlanmış Graphkin adlı bu grafik kağıtlı peçeteler, fikirlerinize özel yapacağınız karalama ya da çizimleri daha etkili sunmanıza imkan veriyor.

graphkin_napkin

12′li paket halinde satışa sunulan ürünü satın almak isteyenler buraya bakabilirler.

SAVE Kitap Ayracı

Savebookmark

Kaydet(Save) ikonundan kitap ayracı tasarlama fikri hiç fena değil. Gayet eğlenceli gözüyor. Kolaylıkla kendiniz de hazırlayabilirsiniz. Uğraşmak istemezseniz, aşağıdaki adresten vektörel halini download edebilir, baskı alıp kullanabilirsiniz.

PDF

Portfolio: Bela Borsodi

bela_borsodi

Bela Borsodi‘nin yarattığı sıradışı fotoğraf kareleri; sanat, tasarım ve elsanatına dayanan bir birleşimden meydana geliyor diyebiliriz. Moda’yı sınırsız fikir ve hislerin platformu olarak tanımlayan sanatçı, daha çok editorial ve reklam fotoğrafları çekmesine rağmen kendini kategorilendirmek istemeyen fazlasıyla yetenekli biri olduğu kesin…

Link: www.belaborsodi.com

MTV Virüs: İlaç Kutuları

mtv_virüs

Yetenekli grafik tasarımcı Ash Spurr, MTV için hazırlanan virüs temalı kampanyaya özel hazırladığı posterler ve onları konumladığı ilaç kutuları ile bizi keyiflendirmeyi başardı. Grafik tasarım sektörüne yeni fakat etkili giriş yapan tasarımcının diğer çalışmalarına da göz atın…

Evan Gurgui: Collapse

collapse

Tasarımını Evan Gurgui‘nin yaptığı Collapse adlı bu ürün, kullanıcıyı yapısal olarak orantısız bir form yaratma fikrine yönlendirerek, ona kendi seçimini yapma rahatlığını veriyor. Birbirine birleştirilmiş parçalar portatif dergi ve kahve sehpası olarak kullanılıyor. Harika!

Clark: Dağınık Masa

clark desk

Clark adlı bu masa, llot lov tasarım ofisinin hayata geçirdiği ilginç ürünlerden biri. İsmini İngilizce “Clerk (yazman)” kelimesinden alan masa, dağınık çalışmaya alışmış ya da bundan keyif alan insanlara özel tasarlanmış diyebiliriz.

iDream: Rüya Yastık

i_dream_pillow

Ukrayna’nın adından söz ettiren tasarım stüdyolarından biri olan Psyho‘nun en son çalışması iDream adlı yastıklar. Rüya görme eylemini yastıkta oluşturdukları görsellerle sunuyorlar…

Retro Oyun Kravatlar

Retro-Kravat

Oyun tutkunlarının bir türlü vazgeçemediği; Tetris, Pong, Space Invaders, Asteroids gibi retro oyunların tanıdık desenlerinden kravatlar bulduk.

BU VATAN İCİN BİLGİSAYAR ÖGRENDİM

15 04 1988 SİNOP BOYABAT DOGUMLUYUM ADIM EMRE IRMAK EGİTİM DÖNEMİMDE BASARISIZ BİR ÖGRENCİYDİM VE MESLEGİM YOKTU ASLINDA BİLGİSAYARLI MUHASEBE OLARAK LİSE BİTİRDİM COCUKLUGUMDAN BERİ TEK İSTEGİM ASKER OLMAKTI VE ASKER OLACAM DİYE DERSLERİMEDE ÖNEM VERMEDİM SONRADAN BAKTIM Kİ ASKERE BOMBOŞ GİDECEM VE DÜSÜNDÜM BİR FAYDAM OLSUN VE FAYDAMDA BENİM EGLENDİGİM BİRSEY OLSUN SONRA KARAR VERDİM DEDİMKİ KENDİ KENDİME İLKBAS BİLGİSAYARCI OLACAM SONRA ASKER

LİSEDE BİR BİLGİSAYAR FİRMASININ YANINDA STAJ YAPTIM VE STAJDAN SONRA ORDA KALMAMI İSTEDİLER CÜNKÜ MERDİVENLERİ CİFTER CİFTER CIKAR HALE GELMİSTİM BİLGİSAYAR HERSEYİM OLMUSTU VE TEK AMACIM ASKERDE BİLGİSAYARLAR BOZULUNCA TAMİR EDECEK VE YAZICI OLACAK VEYA ASKERLİK SUBELERİNDE BİLİŞİM SEKTÖRÜYLE UGRASACAKTIM VATANIMA KATKI SAGLAYACAM COK AZ KALDI NASİP OLURSA 147 GÜN SONRA ASKERİM VATANIM BİLGİSAYAR BOZULDUGUNDA EK ÜCRET ÖDEMEDEN TAMİR YAPTIRMA HAKKINA SAHİP OLACAK

ARKDASLAR DÜŞÜNÜNCE HİC BİR HAYAL BAŞARIZ OLAMAZ VE HAYAL OLARAK KALAMAZ HERSEY SİZİN ELİNİZDE BENİM HAYALİM ASKERDE BU VATAN İCİN BİLGİMİ YARISTIRMAK SADECE EGLENCE VE BİLGİ İCİN ÖGRENMEDİM BEN BİLGİSAYARI BU VATANIM İCİN SEVDİM

YÜKSELEN YENİ NESİL OLARAK VATAN HİZMET ETMEKTEN GURUR DUYARIM

HİKAYEM TUHAF GELEBİLİR AMA 15 AY OLAN ASKERLİK SÜRECİMDE VATANIMA FAYDALI OLABİLMEK İCİN ELİMDEN GELENİ YAPARIM SİZDE BİLGİSAYARI BİR EĞLENCE OLARAK DEGİL FAYDALI BİLGİLER İCİN SEVEBİLİR BİR HAYAL İCİN KOSABİLİRSİNİZ

NE MUTLU TÜRKÜM DİYE

ASKERDE TERTİPLERİME DEĞİSİK SEHİRLERDEN GELMİS KARDEŞLERİME BİLGİSAYAR KULLANMASINI ÖGRETMEK İCİN ELİMDEN GELEN HERŞEYİ YAPACAGIIMA İNANIYORUM




EMRE IRMAK
BOYABAT/SİNOP

bilgisayar mucizesi

Merhaba
67 yaşında bilgisayar kullanan şanslı ev kadınlarından biriyim.
Bundan 10 yıl evvel meraklı olduğum briç oyununu bilgisayarda oynayabilmek için aldığım bir cd yi kızımın pc sine koymakla başladı serüvenim.
İlk gün 12 saat bilgisayar başında kalmış ve kalktığımda yeri göğü birbirine karıştırmıştım.
Ve daha önceleri adını duyduğum, ama benim hayatıma olabilecek katkısını düşünemediğim bu çağımızın mucizesi icadın, henüz o anda bana ne gibi kazanımlar getireceğinin farkında değildim.
Bir süre evde torunumun bilgisayarını paylaştım.
İlk öğretmenim o oldu. 8 yaşındaydı ve ben ona hala bir şeyler öğretmeye çalışırken ondan bir şeyler öğrenebilmenin ne derece mutluluk vereceğini görüyordum,
Baktım ki aynı bilgisayarı paylaşırken onun haklarını elinden alacağım,
kendime ayrı bir pc aldım ve torunumun , yeğenimin, kızımın yardımıyla ilerlemeye başladım.
İlk yıl.Henüz internete bağlanmamıştım.
Yazmayı , çizmeyi,resim yapmayı ve oyunları öğrendim.
Briç merakım, bu güzel oyunu online oynayabilmek isteğim internete de bağlanmama neden oldu.
Kendimi cennete düşmüş gibi hissettim.
Gazetelerimi okuyor, mailler yolluyor, alışveriş yapıyor, müzeleri, galerileri geziyor merak ettiğim her konuda bilgilenebiliyordum.
O yıllarda bağlantı hızımız çok düşüktü, sayfaların açılması, programların yüklenmesi saatler alıyor, böylece sabırlı olmayı da öğreniyor ve her sorunda ben torunumu , yeğenimi arayıp duruyor ,
onlarda bıkmadan yardımcı oluyorlardı.
Baktım bu böyle olmayacak,
Resmi bir kurumun 3 ay süren oldukça sıkı ve ciddi bir kursuna devam ederek bu işin belki de milyonda birini öğrendim.
Ve anladım ki bilgisayarı tam bilmek diye bir şey yok.
Dipsiz bir hazine bir bilgi deryası.
Öğrendikçe ne kadar az bildiğimi fark ediyor, ve bilgilerin ne derece fayda ve mutluluk getirdiğini görüyordum.
öğrendiklerim rahatça kullanmama ve faydalanmama yetti, sonrası da hala öğreniyorum ve bundan büyük keyif alıyorum..
O arada her kese tavsiye ettim. Bilgisayara yetişen son nesil olarak bundan faydalanmamız gerektiğini arkadaş ve yakınlarıma bıkmadan usanmadan anlattım ve sonunda nasıl olsa öğreneceksiniz, geç kalmayın dedim.8-10 kişinin öğrenmesine de sebeb oldum.
Bu yazının keşfinden sonraki insanlığın en büyük keşfi ve gelecekte dünya globalleşecekse tek çaresi diye düşünüyorum.
Bu arada digital fotografçılığa da merak sardım, bir fotoğraf sitesine üye olup çektiklerimi paylaştım, orada da çok mükemmel insanlarla arkadaşlık ve dostluklar kurdum, tıpkı online oynadığım briç sitelerindeki gibi, bazen dünyanın üç kıtasından üç yabancıyla briç oynarken turnuvalara katılırken heyecanlanıyorum, asla yan yana gelemeyeceğim insanlarla aynı masayı paylaşmak son derece sevindirip mutlu ediyor, ve en güzeli internette ne yaş, ne statü, ne varlık, ne fizik hiç önemli değil,
Sadece akıl , duygu , bilgi ve nezaket geçerli.
bazen gençlerin arasında kendimi onlar gibi hissediyorum.
Hatta söylediğimde yaşımı inanmayanlar bile oluyor.
Ne yazık ki benim yaşımdaki hanımlardan biri ile hiç karşılaşmadım.
Oturduğum yerden aynı konuyu aynı güzelliği paylaştığım kişilere erişmek son derece güzel.
Ayrıca başka ülkelere gitmeden gideceğim otellerin, perdelerine yatak örtülerine kadar incelemek, müzelerini galerilerini önceden gezmek, seçmek, defile , sergi galeri dolaşmanın keyfini anlatamam.
Yakın zaman önce eşimi kaybettim, yalnızlığımı bilgisayarla paylaşmasam ne yapardım diye düşünmek bile istemiyorum,
Her zaman bu yaşta bu güzelliği tanıma şansı veren allahıma şükrediyorum,
Ve bunun bedelini kısmen de olsa ödeyebilmek için gönüllü olarak bildiğim kadarını başkalarına da öğretmek istiyorum.
Bunun bana mutluluk vereceğini umuyorum.
Her kese gönülden bilgisayar ve internetli günler diliyorum,
yaşamın tadına varabilmek için.
Sevgiler
Sevinç tuğ

BU Vatan iÇin

Arkadaşlar ben Burhan bilgisayarla 12 yaşında tanıştım amcamın internet cafesi vardı,vaktimin çoğu orda geçerdi.Bir gün sörf yaparken gözüme bir şey takıldı bir oyun sitesinde reklam olarak porno site vardı.Çok sinirlendim içimden dedim bende bunların kökünü kazıycam dedim HaCKerliği kapmaya çalışıyorum.Zannetmeyin Hackerlar sadece banka hesabı boşaltır.Öyle ki onlar internet te bölücülük yapan insanlarla,gençleri yönlendiren kumar siteleriyle,Türk aile yapısına aykırı adult sitelerle mücadele eder.Bende bu yolda ilerliyecem,İnternetteki bu çakalları temizliycem...

Kadın için teknoloji

Ben; Elif KARAASLAN
35 yaşında 2 çocuk annesi lise mezunu bir ev hanımıyım.
Evimizde 9-10 yıldır bilgisayar var birkaç kez eşimden ve çocuklardan öğrenmek istedim yardım alamadım (üzerinde fazla da durmadım)
Fakat zaman zaman çevremden tenkitte aldım ,bunu benim bilmem gerektiğini söyleyenler oldu.Bir gün bir alış veriş merkezinde Teknosa afişini gördün ilgimi çekti ,başvurdum
Samsun Tegv eğitim parkında eğitime başladım .İlk gün öğrendiklerim bile beni heyecanlandırmaya yetti.
Menekşe ve Tuba hocalarımız bizlerle sabırla tek tek ilgilendiler kendilerine teşekkür ederim.
Bu kursun açılmasına vesile olan Teknosaya kursu veren Samsun Tegv eğitim parkı sorumlu ve çalışanlarına çok teşekkür ediyorum.
Not:Hiç bilgisayar bilmeyen biri olarak 5 günlük eğitim sonucunda burada gördüğünüz her şeyi ben yaptım kendimi çok mutlu hissediyorum.Bilmeyen herkesede tavsiye ediyorum.

kurs günümden bir gün

Bu benim hikayem ben rabiye duran bugün yeni şeyler öğrendik. Bilgisayar öğrenmek çok zor. Arkadaşlar yeni bir adres açana kadar bayağı zorlandım.ama sonunda açtım. daha biz ikiharf öğrenene kadar o küçücük çocuklar bilgisayarın her şeyini biliyorlar.ama ben yılmıcam bunu öğreneceğim.evde akşama kadar iş güç ama hiç işin gözükmüyor.beni bu bilgisayar kursuna kaydeten arkadaşlarıma ve bize bu bilgileri öğreten hocalarıma sonsuz teşekkürlerimi iletirim . bu kursu tegv deki bilgisayar odasında ve eğitmenimiz menekşe süslü ile gerçekleştirdik. benim amacım hikayemin birinci yada ikincisi olmak değildir. Benim amacım bir şeyler öğrendiğimi sizlere ifade edebilmek.

bilgisayar hayatımm

ben mustafa. samsunluyum fakat sinop boyabatta yaşıyorum. şu an lise 3 e devam ediyorum. simdi size bilgisayr hayatımın nasıl başladığını anlatıcam. benim bilgisayara ilgim orta 1 de başlamıştı fakat bilgisayarım olmadığı için sadece uzaktan bakıyodum. hiçbir yaz çalışmayan ben sırf bilgisayar öğrenmek için geçen yaz bilgisayarcıda işe girdim. güzel bi bilgisayar aldım ve yaz boyu orda çalıştım. şu an çok mutluyum bilgisayar konusunda bilgili olduğum için. bilgisayarı ve bilişim hikayelerini çok seviyorumm. iyiki bilgisayr öğrenmişim çünkü bilgisayar artık bir lüks değilde ihtiyaç haline geldi. bu yzden herkese tavsiye ediyorum. hem zevkli hemde işe yarıyor..

bilgisayarı cok seviyorum ama hayallerim büyük

Ben Onur bilgin,Trabzon'luyum lakin milas!ta yaşıyorum benimde bilgisayardan pek uzak olduğum sayılmaz hatta bilgisayar hastasıyım diyebilirim helede o TV!lerde izlediğim microsoft birincisi veya microsoft genel müdürü v.b olaylara cok imrenirim ben böyle bişe olsam olmazmı diye fakat olmayacak değil benim en cok istediğim meslek bilgisayar mühendisliği oratı okuyupta güzel bir meslek sahibi olmak istiyorum hatta büyükde hayallerim türkiyedeki bi internet şirketinde veya internet dalına ait bi meslek gibi fakat olmuyor bilgisayar mühendisliği okuldaki ders notlarıma bakılırsa değil bilgisayar mühendisliği ben internet cafe bile yönetemem en çok istediğim bi şirkette çalışmak insanın aklına gelince bi (facebook,google,yahoo v.b)sitelerde çalışmak.bunuda düşündükçe derslerimde başarılı olup bu mesliği yaparım ben okurum deyip iki dk sonra bilgisayarın başında kalmak ben lise 1 öğrencisiyim ve internette sanalalemde gezmeyi çok seviyorum.bilişim rüzgarı adlı tv programını hiç kaçırmadan izlerim çıkan sunucuları hepsine benzemek ve onların gibi olmak isterim bilgisayar adına bi eğitim almak istiyorum fakat bilgeadam lise menzunu istiyor ben ise daha lise 1 ve okulum nasıl geçeceğimi bilmiyorum ama ilerde animasyon, wep tasarım işinde çalışacağım bu bi kesin ben bunun için vvarım...

WEB SAYFASI YAPMA FİKRİ

Web sayfası yapma fikrine ilk olarak öğrencilerimle sohbet ederken kapıldım. Benim de bir köşem olsun, ama bu konularda bilgim yok, bu nasıl olacak? Sonra farkına vardım ki internet denilen koca bir deniz var önümde ve bunun içinde de ne ararsan bulabilirsin. Dal bakalım içine dedim ve daldım bu denize ve başladım araştırma yapmaya, sonunda böyle küçük çaplı bir site oldu...
Daha sonra ne olur bilemeyeceğim, bunu zaman gösterecek...
Birileri yoktan icat ederken biz olandan yararlanamayacaksak vay halimize. Aslında tabii biz birbirimizi yemekle uğraştığımızdan yoktan icat edecek vaktimiz pek olmuyor!!!
Web Sayfasına hoş geldiniz.
Bu sayfanın güzel olup olamadığına elbette sizler karar vereceksiniz. Ama ben güzel bir şeyler yapmak amacı ile yola çıktım. Umarım beğenilen ve herkesin dostlarına tavsiye ettiği bir sayfa olur.
Pekiyi de böyle bir site nereden çıktı, anlatayım isterseniz...
Güzel bir şeyler yapabilme ümidiyle ben de web sayfası hazırlayanlar kervanına katılmaya karar vererek işte şu gördüğünüz sayfaları hazırlamaya başladım... Pekiyi bu nereden çıktı... Anlatayım, bendeniz Sınıf Öğretmeni olarak Ahmet Vefikpaşa İlköğretim Okulunda görev yapmaktaydım. İşte, o okulda günün birinde öğrencilerimle bir sohbette, internetten vb. konulardan bahsediyorduk... Derken efendim gün bitti ve akşam her zamanki gibi yine bilgisayarımın başına oturmuştum. İşte o an aklıma web sayfası oluşturma fikri takıldı ve kaldı... Ondan sonra da çıkmadı bir türlü...
Artık kafam hep bu konuyla meşguldü... Fakat daha önemlisi bu konu ile ilgili olarak hiç bir bilgim yok, ne yapmalı nasıl yapmalı? Bu sefer de bunları düşünmeye başladım... Çık işin içinden çıkabilirsen... Çeşitli bilgisayar dergileri alırdım uzun zamandan beri, ekleri de vardı html, php, asp vs diye ilgilenmediğim için kaldırır atardım ne bileyim ne işe yararlardı! Dank etti ama... Halkalı ya da Kemerburgaz çöplüğüne gidecek halim yok ya, zaten çöpleri kapıya koyar koymaz birileri, ellerinde, iki tekerlekli, arkasında koskocaman bir çuval olan arabalarıyla gelirler ve ne kadar kağıt, karton vs varsa ayırır arabasına atar, sonra çeker giderler...Bir akşam siz de balkona oturup bekleyin biraz sonra sizin oradan da geçtiklerini rahatlıkla görürsünüz...Neyse konumuza dönelim bu enflasyon var olduğu sürece böyle şeyler olacak üstelik alın teriyle...O yüzden yadırgamayın, çalanı çırpanı yadırgamak lazım ama o da günlük hayatımızda o kadar yerini almış ki, çocuklarımız doğduğundan bu yana hep bunu gördükleri için asıl olanın bu olduğunu zannediyorlar!..Konuyu yine unuttuk...Ne diyordum efendim? Elimizdeki kaynak kitapçıklardan da olmuştuk. O zaman ne yapmalı? Sörf, işte sihirli olay. İnternette sörf, başladık araştırma yapmaya...
Bazı arkadaşlar da çeşitli önerilerde bulunuyorlar. Onları da dinleyerek bilgilerimizi yavaş yavaş raflarımıza yerleştirmeye başladık. Raf dedim de eskiden kafamızın içini raflara benzetirdik ve bilgilerimizi o raflara düzenli yerleştirirsek gerektiğinde kullanırız filan derdik.
Şimdi ise hafıza lobları mı diyorlar bilemeyeceğim. Kapasitesi kaç Gb acaba! Sonuç olarak web ile ilgili bilgilerimizi yine web'ten öğrenerek gözünüzün önüne getirdik...
Her ne kadar sürç'ü klavye ettiysem affola...

Bilişimle Kelebek Etkisi

Mutlaka duymuşsunuzdur kelebek etkisini , kelebek etkisi; Pekindeki bir kelebeğin kanat çırpması ile oluşturduğu o gözle görülmez dalgaların başka bir ülkede fırtınaya dönüşebilmesidir. Aslında Kelebek etkisi bir araya gelip aynı anda tek bir yürek olup kanatlarını çırparak Tüm dünyayı saran bir rüzgar akımı oluşturmaktır.

İşte hikayemizin ana çıkış noktası burası: Büyük bir ilin küçük ama şirin bir kasabasında nelerin başarılabileceğini anlatmak istiyorum sizlere. Öğretmenim, Hemde eğitim sevdalısı, çocukları için kendini her defasında feda etmeye çalışan, diğer öğretmen arkadaşlarım gibi sevgi dolu bir öğretmen. İlk görev yerim dik yamaçların, sislerle kaplı olduğu bir köy okulu idi. Masum gözler, ürkek yüreklerle dolu saflığın, çaresiz bakışların olduğu bir köy okulu. İşte ilk o zaman yırtmak istedim perdelerimi ve ilk o zaman haykırmak istedim her şeyimi. Yardım almak istiyordum çünkü yardıma ihtiyacım vardı. İnsan çaresiz kalıp materyal bulmayınca üretmek istiyor. Ve o öğretmenliğimin ilk yılarında durmak yerine koşmayı, Oturmak yerine harekete geçmeyi planladım.

Köy okulumun kapanması, merkezi bir okulda, ilk defa uygulamasının yapılacağı bir eğitim öğretim sistemine başlayacak olmak beni çok heyecanlandırmıştı. İlk o zaman karar verdim eğitim yazılımı üretmeye. Aslında uzun zamandır aklımdaydı ama bu yeni sistemde üretmek, hele de hiç bir şey yokken üretme fikri tam bana göreydi. Küçük odamda bilgisayarımdan başka hiç bir elektronik alet yoktu, küçük bir televizyon bile. O sene birinci sınıf okutacaktım ve bende öğrencilerim için Türkiye'de bir ilk olan ses temelli cümle öğretimi metodu ile okuma yazma öğretimi yapacaktım. Okulların açılacağı ilk hafta neler üretilebilir diye düşünürken geldi aklıma "Çizgi filmlerle okuma yazma öğretimi" projem, bir haftalık beyin fırtınası ile şekillenmeye başlamıştı beynimde. Adım adım çiziyordum planlarını kafamda ve her planlamada daha çok heyecanlanıyordum. Uzun yıllardır kendi çabalrımla çözdüğüm ama profesyonel olduğumu olabileceğimi hiç düşünmediğim Flash Macromedia programımı açıp ilk çizimlere başlamıştım bile. Amacım o minik ve herşeyden bi haber öğrencilerime en iyi eğitimi sunabilmekti. Kare kare işledim bir nakış edasıyla çizgi filmlerimi, hem kurguladım hemde seslendir. Her harfe bir çizgi film hazırlayarak öyle girdim derslere . Sadece çizgi film hazırlamak yetmezdi desteklemeliydi bu çizgi filmleri hazırlayacağım çalışma kağıtları ve bunun için hazırlıklara başlamıştım. Sonun her şey yolundaydı ve ilk kez uygulanan bu okuma yazma öğretimi sisteminde bir ilki hem uygulamış, hemde yüzde yüz başarıya ulaşmıştım. Çocuklarım her harfi çizgi filmlerle öğreniyor, hazırladığım çalışma kağıtları ile pekiştiriyordu.Onlar sadece oyun oynadıkalrını sanarlarken aslında okuma yazam öğreniyorlardı. Bense gecelerden arta kalan az ve yorucu zamanlarda uyumaya çalışıyor, uykumu alamasamda her sabah çocuklarıma koşuyordum, onları geleceğe güvenle hazırlamak için. Çocuklarım çalışma sayesinde belirtilen süreden çok önce okur yazar olmuşlar, hayatı sorgulamaya başlamışlardı. Artık televizyonu araç değil amaç olarak görüyor, seyredecekleri her şeyden öğrenilebilecek bir şeyler olabileceğini biliyorlardı.

Aynı yıl İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz İyi Örnekler adı altın bir proje yarışması düzenlemişti. Bu açılım için ilk fırsat olacaktı benim için. Forumu ilk okuduğumda çok sevinmiştim, ayaklarım yere basmıyordu bile. Çünkü; çalışmamı anlatabileceğim bir yer vardı. Hemen katılıp projemi sundum. Sonuç beklediğim gibi olmuştu. Artık birinciliğe sahip bir projem vardı. Evet birinci olduğum için seviniyordum ama aklım hep diğer öğretmen arkadaşlarıma ulaşmakta idi . Asıl başarı bu çalışmayı bir köyün ücra köşesinde yalnızlığa terkedilmiş kardan yolları kapandığı için materyal alamayan öğretmenime ulaşmaktı ve bu birincilik açılım için bir fırsat olacaktı. Ama ne yazık ki bu açılımı Proje yarışmasının ödül töreninde yapamadık. Tanıtmak için fırsat bulmamdık çalışmamızı. Anadolu ajansı okulumuza gelip bizi onurlandırdı ama 2 saatlik çekimlere rağmen çalışmamız sadece TRT televizyonumuzun ana haber bülteninde 4 saniye gösterildi. Bu umut oldu bizim için belkide böylece ulaşılacaktı bize ve bizde paylaşacaktık. Olmadı bir türlü, tıkanıp kaldık hep bir yerlerde.

Daha sonra çalışmayı paylaşma adına neler yapabileceğim geldi aklıma yalnızdım ve paylaşmak istediğim bir çalışmam vardı. İlk aklıma gelen yine teknolojiyi kullanmak oldu. Kelebek etkisi fikri zaten buradan doğdu. Tıpkı kelebekler gibi bende kanatlarımı çırpacak yanımdaki kelebeklerin kanat çırpmasını sağlayacaktım. Böylece tüm Ülkemdeki kelebeklerime kanat çırptıracak, Türkiye'deki eğitimde bir rüzgar oluşturacaktım. Önce bir site tasarımı yaptım sonra kaynaklarımı hazırladım www.sinanuzun.com sitesi üzerinden yayın hayatına başladım. Tasarımı, kodlaması host ve domain ücreti ne varsa hepsini ben karşılıyor, ben hazırlıyordum. Yavaş yavaş benimle kanat çırpmaya başlayan dostlar edindim. Ve şimdi ulaşabildiğim kadar uçmaya başladım amacım Ülkemdeki 1. sınıf okutan, okutacak öğretmen velilerine ulaşmak ve onların kanat çırpışlarıyla bir rüzgar oluşturmak.

Sitemin yaklaşık 18 000 üyesi var. Sayılar, başarılar umurumda değil. Benim derdim bana bu topraklarda yaşama fırsatı veren, aldığım maaş sayesinde geçinebildiğim Ülkeme ve atalarıma karşı borcumu ödeme sorumluluğudur. Şu anda siteme giren tüm öğretmen ve velilerim bu projeyi tek bir kuruş ödemeden indirebilmektedirler. Sitemde ödemeler öğrenciler tarafından yapılmaktadır.Borç ise bu güzel öğrencilerimin gülücükleri ile ödenmektedir.

Öğretmenim çünkü; öğretmenliği ve çocukları çok seviyorum. Üretmek ve paylaşmak istiyorum çünkü; Üretmenin ve paylaşmanın en büyük mutluluk olduğunu düşünüyorum.

Tüm güzel çiçeklerin bahçıvanı olduğunuz bahçede açması dileğiyle.

özgüven oluşumu

Merhaba Arkadaşlar;

Hayatıma yön veren bir hikayenin yani Bilenler Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor projesinin bana katkı sağlamış olduğu faydadan dolayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Meslek Yüksek Okulu Bilgisayar Bölümü mezunuyum. Okulu bitirdiğimde kendine özgüveni olmayan birisiydim. Bölümüm itibariyle Okullarda ve Halk Eğitim Merkezlerinde Bilgisayar Öğretmeni olarak görev yapabiliyordum ama kendime güvenim olmadığım için başvuru yapmıyordum. Aklımda hep şu vardı; toplum önünde konuşamam, anlatamazsam rezil olurum, ya dilim sürtüşürse gibi aklımda bir sürü olumsuz düşünce. Ta ki Erzincan'da BBBÖ Eğitmeni olarak gençlere eğitim verene kadardı. Şimdi ise kendime güvenim geldi başlangıçta biraz zorlansam da şuan akıcı bir şekilde ders anlatıyorum. Tabi ki bu şekilde kalmadı. Milli Eğitim Müdürlüğüne ve Halk Eğitim merkezine giderek başvuru yaptım ve yakında Halk Eğitim merkezinin bünyesinde Bilgisayar Öğretmenliği yapacağım.

bilgisayarsız olmuyor.

Mustafa Öztürk Olgun 1984 Kayseri .Çanakkale Onsekizmart üniversitesi Arkeoloji bölümünde öğrenciyim.Memleketteyken evde bilgisarım vardı ağbeyimle ortak kullanıyorduk , derken üniversiteyi kazanıp gurbete çıktığım da o zaman anladım evdeki emektar pc nin kıymetinİ .Okuduğum bölüm geregi bir çok derse hazırlanmam da bir bilgisayar gerekiyordu Fakat benimse bir bilgisayarım yoktu.2 sınıftayken sömestr tatilnde babam dan krediyi zorbela sağlayıp bir lattop pc aldım, bu sene 3 üncü sınıfta okuyorum.Bilgisayarım olmasaydı işim zordu kesin rötaralıyacaktım .Birşeyin kıymeti yoklugunda anlaşılıyor ben de bu sayede öğrenmiş oldum.Bizlere böyle bir imkan verdiğinden dolayı Bilişm Rüzgarı Ekibine teşükkür ediyorum.

Bilişim sevgisi

Ben 17 yaşında bilişim teknolojileri okuyan bir gencim.Bilgisayar benim için lise yılları başlamadan önceki en büyük hayalimdi.Babama da 8. sınfta bilgisayar aldırdım zorla ve LGS sınavını unutup bilgisayara vermiştim bütün zamanımı.Doğruya doğru LGS kazanmak istemiyordum ve bilgisayar okumak istiyordum.Sınava girdim ve Anadolu Turizm lisesini kazandım.Lise eğitimime başladım orada ve cok güzel okuldu.Yatılı yurtta kalıyordum ve hem arkadaş olsun hemde ders açısından olsun ortamı çok iyiydi.Ama benim düşüncelerim yine bilgisayardan yanaydı ve 9. sınıfın sonunda kaydımı Zonguldak EML Bilişim Teknolojileri bölümüne aldırdım.Bu bence benim geleceğimin yönü açısından ilk adımlardan birisiydi.İlk ders sınıf hocası ile idi.Hocanın ders ile ilgili sorduğu ilk sorusu winrarı bilen varmı?diye oldu.Kimse cevap verememişti.winrarı öğrendiğimde kendimden utanmıştm.2 yıl evimde bilgisayarım oldu ve ben winrarı bilmiyordum.Oradan sonra daha bi gayretle asıldım ve bilgisyarın parçaları Office programları derken 10. sınıfta bitti.10.sınıfın sonunda alan tercihleri vardı ben en çok web tasarım isiyordum ve sınıfın hepsini ona yazdılar.Yani 11. sınıfı web tasarım olarak görecektik.Eğitim öğretim yılı başladığımızda bize söylenen siz teknik servisiniz oldu.Biz şaşırdık ve itiraz ettik ama etkili olmadı tabki.Artık teknik servis elemanıydık.Bilgisyar hakkında daha cok cok seyler öğrendik.Bu öğrendiğimiz şeylerin içinde benim için en önemlisi Linuxta Türkçe yazılım olan pardusu görüyorduk.Biz teknik servis dalı olarak pardus kullanmayı cok iyi geliştirdik.11. sınıfın 2. döneminde sınıf öğretmenimiz ile bir pardus laboratuarı kurduk.Kurduğumuz bu pardus laboratuarı liseler bazında türkiyede kurulan ilk pardus laboratuarı oldu.Labaratuvardan sonra okulumuzda pardus dersleri verilmeye başlandı.Bizde artık bilgisyar derslerini pardustan işlemeye başladık.Bilgisayar bölümünde son sınıfa yani bu seneye geldiğimizde okulun ilk bize stajımız olduğu söğlendi ve bu bize süpriz oldu.Çünkü bizim stajımız yok diyebilgi verilmişti bize.Aslında işin doğrusu ben staja gitmek istemiyorum.Çünkü işletme stajında bilgisyar üzerine yeterince bilgi alamıyoruz.Okul stajdan bin kat daha iyi benim için ama yazmışlar bir kere.Bu sene bilgisayarla aramı biraz açtım.Üniversite sınavına hazırlanıyorum çünkü.İnşallah önümüzdeki sene bilgisyar öğretmenliğini kazanmak istiyorum.Ve unutmadan BBBÖ Projesini destekliyorum bence türkiyede 7den 70e herkes bilgisyar öğrenmelidir.Sloganım ise :
Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar.
M.KEMAL ATATÜRK

Bir tutam merak

Aslında her şey biraz merakla başladı, ilk bilgisayarımı almadan 2 yıl boyunca bilgisayar dergisi alıp, takip ettim. Bilgisayarımı aldığım ilk gün hiç aklımdan çıkmaz birçok dergiyi önüme koyup sanki içindeki birçok şeyi uygulayacak gibi oturup başında saatler harcadım, bu böyle neredeyse 2 yıl devam etti. Sonunda kendime bir ilgi alanı seçip onun üzerine yoğunlaşma kararı aldım ve bu yolda devam etmek istiyorum. Ülkemizde deneyimsiz kimselere çok öncelerden iş veriliyormuş fakat şu an deneyimsizseniz, bir yerlerde bir tanıdığınız yoksa kendinizi göstermeniz çokta mümkün değil gibi, ilk işe başladığım yere görüşmeye gittiğimde açıkçası ben de biraz deneyimim ve bilgim hakkında yalan söyleyerek başlamıştım. Yalan söylemek aslında hiç hoş bir şey olmamasına rağmen bazen zararsızsa söylenebileceği kanısındayım. Kendime çok güveniyordum, dergilerden okuduğum birkaç cümle ve kendi deneyimlerimden aktardığım birkaç cümle ile patron beni işe kabul etmişti. Genelde her özel sektördeki işler gibi ilk zamanlar ağır işlerde görev aldım network kabloları çekip büyük firmalara ağlar kuruyorduk çok uzun saatler çalışıp akşam eve geldiğimde de söylediğim küçük yalanları kapatmak için araştırarak eksiklerimi tamamlıyordum. Eğer bilişim sektöründe yerinizi almak istiyorsanız her şey biraz merak ve o merakı yenmek için biraz araştırma bana göre. Eski işyerimin benim çok deneyimli olmadığımı anlaması 6 ayı bulmuştu o süre zarfında bende çok çalışarak yapabileceğimi göstermiştim. Herkes benden çok memnundu, daha sonraları okunan bilgisayar kitapları alınan Microsoft Eğitimi hayatımı değiştiren nokta olmuştu. Sonralarda eski çalıştığım firma sözleşmeli olarak bazı bankaların donanımsal ve network arızalarına bakması benimde o bölümde çalışmam ardından başarıları getirdi. Bir süre daha bu işyerinde çalıştıktan sonra network eğitimi almak için başka bir şehre taşındım. Cisco Network Eğitimi aldım. Şu anda Türkiye'nin bilişim devi firmalarından birinde çalışıyorum. Hala anlaşmalı olduğumuz bazı bankaların bilgisayar ve alt yapı sistemlerine destek veriyorum, bu beni mutlu ediyor. Beni en çok üzen ise Türkiye'de insanların bir çoğunun bilgisayara merakının olmaması ya da hiç ilgilenmemeleri. Gördüğüm birçok yerde insanlar sadece kendi işlerini yapıyorlar, kendilerine yeni bir şeyler katma taraftarı değil birçoğu. Oysaki biz çok gelişmiş bir toplum değiliz buna rağmen kendimizi geliştirerek bir şeyleri elde etmemiz gerekirken neden sadece olan la yetinmek ? Bir gün bir bankada bir monitör bozuldu bende onu değiştirmek için gittim tam değiştireceğim sırada kullanıcı geldi hayır değiştirme dedi! Neden diye sorduğumda ben o monitöre bir sürü şifre bir sürü bilgi girdim değiştirirsen hepsi gidecek dedi. Ben orda koptum zaten :) Bilgisayarımız ve internet aslında bizim her şeyimiz sadece msn de chat yapmaktan daha başka şeylerde var. Örneğin bir bankacılık işlemini birkaç saniyede yapabiliriz kolayca yada bir fatura ödemesini hiç sıra beklemeden birkaç saniye içinde ödeyebiliriz görüntülü chat yaparak uzaktaki akrabalarımızla görüşebilir ya da merak ettiğimiz bir şey hakkında saniyeler içinde o bilgiye ulaşabilirsiniz. Örneğin bilirsiniz birçok erkek yemek olarak sadece makarna, yumurta gibi basit yemekler yaparlar, geçtiğimiz günlerde gooogle dan kuru fasülye nasıl yapılır diye araştırıp kendime süper bir kuru fasulye yemeği yaptım gerçekten çok lezzetliydi. İstedikten sonra bilginin sonu yok. Bugün merak ettiğiniz herhangi bir şey hakkında google da yazdığınızda emin olun ki onu sizden önce soran biri kesin olmuştur bu yüzden araştırmaktan korkmayın, gençler zamanlarını kafelerde harcıyorlar bunun yerine zaman araştırarak daha dolu geçirilebilir bana göre. Daha bilgili bir toplum için interneti kullanalım, bilgisayarı, teknolojiyi kullanalım.

Biri DUR desin....

Bir toplama pc aldık ve nete baglandık..2 gun adsl nın acılmasını beklemek cok sıkıcıydı...neyse kardesler arasında sırayla kullanıyorduk..pc'nın cd wrıter 'ı yoktu parayı toparlayıp aldık ..sonra baktık kamerasız olmuyor onuda aldık...Oyun için ram yetersız gelınce ram'i yukselttik.Sonra ögrencı kardesler olunca prınter'a ıhtıyac oldu onuda bogazımızdan kesip aldık..sonrası malum speaker,scinner,flash bellek,,harici harddisc,arakablolar,sonra format masrafları derken olay sadece pc sahibi olmakla bitmiyor.Dikkatli olmak gerekir..Ya biri bizi durduracak yada bu teknolojiyi....

Bilişimi Sevmek

Ben 18 yaşında İzmirli bir gencim. Hayatım neredeyse bilgisayarla bağıntılı geçmiştir. 10 yaşındayken bilgisayarım yoktu. Komşumuzun bilgisayarında sabah akşam günün 18 saati komşumuzda olurdum. Hatta sabahları onları ben uyandırırdım. :) Saat sabahın 8 inde komsumuza gider gece 12 ye kadar bilgisayar başında arkadasımla beraber olurduk. Komsumuzun olmadığı günler internet kafe ye giderdim. 4 sene böyle geçti. Artık Lise de okumaya başlamıştım ve ailem bana bir bilgisayar aldı. Her gün bilgisayarın parçalarını söker tekrar takardım. Lise 1. ci sınıfta okulun Bilgisayar Olimpiyatı takımına seçildim. Burada bize çeşitli programlama dilleri ve bilgisayarla ilgili birçok şey öğrettiler. Öğrendiklerimle tübitak yarışmalrı ve daha birçok yarışmaya katıldım. ve Lise 1. sınıfın sonuna doğru Uluslararası End. Ürünleri Tasarımı yarışmasında mansiyon ödülü aldım. Hocalarımın bana öğrettikleri ilk meyvelerini veriyordu. Lise 2 ye geçtiğimde olimpiyat çalışmaları devam ediyordu. Yine tübitak ve çeşitli proje ve olimpiyat yarışmalarına katılıyor ve ödüller alıyordum. Yine Lise 2. sınıfın sonlarına doğru Uluslararası Bilişim Olimpiyatı Web Tasarımı Dalında DÜNYA BİRİNCİLİĞİ ni elde ettim. Bu zamana kadar yine çeşitli bilgisayar kurslarına gidip bilgilerimi daha da geliştirmeye çaılştım. Bir televizyon kanalında TeknoPazar adlı programın yapımcılığını yapıor ve programı sunuyorum. Ayrıca üniversitelere belediyelere, belediye başkanlarına ve birçok firmaya web sitesi ve program hazırlıyorum. Şu anda üniversite 1. sınıfa gidiyorum. Bana bugüne kadar yardım eden ve yetiştiren herkese teşekkür ediyor Uğraşlarını boşa çıkartmamak için daha çok çalışıyorum ve Geleceğimiz için çocuklara yapabilecekleri çeşitli programları öğretiyor ve onları yetiştiriorum.
İbrahim Şenyuva

Lost Room (2006)

Lost Room2006 yılında 3 bölüm halinde yayınlanan fakat çıkan DVD de 6 bölüme ayrılmış mini dizi.

Bir gün dedektif joe sıradan bir suçluyu yakalayıp sorguladığı sırada esrarengiz bir takım olaylarla karşılaşır suçlu polis karakolundan kımseye görünmeden kaybolmuştur bu kaybolmanın arkasında ki sırrı araştırırken suçlu ( zor durumda kaldığından ) dedektif Joe ‘yu bulur ve sırrı onunla paylaşır. Bu sır suçlunun sahip olduğu anahtardır. 66. otoban (route 66) üzerindeki Sunshine motelin 10 numarali odasina ait olan bu anahtar özel bir takım güçlere sahiptir. Dedektif joe zamanla bu anahtarı kullanmasını öğrenir fakat anahtarı kullanmanın bir bedeli olacaktır ve bu bedel de oldukça ağırdır. Zamanla Dedektif joe bu anahtar gibi farklı neslerin olduğunu ve her birinin farklı güçleri olduğunu öğrenir tabiki bu neslere sahip olan ve olmak isteyen insanlarda mevcuttur. Kısaca film konusu bu, nesnelerin nereden geldiği ? Nasıl bir güce sahip oldukları kimlerin bu nesneleri hangi amaç doğrultusunda ele geçirmek istediği ve tabiki bu kayıp odanın bu nesneler ile olan bağlantısının ne olduğu gibi sorular çercevesinde şekillenmiştir. Gizem ve bilim-kurgu hatta gerilimden hoslananlar icin kacirilmayacak dizi. Diziyi seyredip bitirdiğinizde hani bunun gerisi dercesine devamını bekleyebilirsiniz şuan dizi bitmiş gibi duruyor fakat gerek konusu gerek işlenişi bakımından rahatlıkla devam ettirilebilecek bir dizi…

Birçok izleyiciye göre dizi şayet devam etseydi şuan revaçta olan Lost, Heros gibi dizilerle rahatlıkla yarışabilecek bir yapım ortaya çıkabilirdi.

Ghost Whisperer (2005)

Ghost WhispererDizinin temel karakteri Melinda Gordon, Melinda ailesinden kendisine miras kalan bir yeteneğe sahiptir daha doğrusu bir hediye desek daha doğru olur. Bu hediye sayesinde melinda bu dünyada bir nedenle sıkışıp kalmış ruhlarla iletişim kurabilmekte ve onlara yardım etmektedir. İlk başlarda ruhların ilettikleri mesajları anlamakta ve onlara yardım etmekte zorluk çeken melinda zaman için ruhların ne istediğini ve onlara nasıl yardım edebileceğini daha iyi anlamaya başlar ve onlara yardım için elinden gelen yapar. Zaman içinde ruhlardan gelen mesajlar ve onlara yardım çabaları Melinda’nın ailesiyle ve çevresiyle olan olan ilişkilerini de etkiler, ruhlar genellikle ölmeden önce yapamadıkları bir iş için veya sevdikleri kişilere son bir mesaj ulaştırmak için melinda ile temas geçerler fakat bu iş ve mesajlar herzaman açık, net ve kolay olmaz. Aksiyonu çok bol olmasada kendi halinde orta halli bir dizi olarak nitelendirebiliriz.

Bölümleri Lost ve prison break gibi sürekli merak uyandıran birbirini takip eden bölüm şekilinde değil konunun aynı bölüm içinde son bulduğu dizi kategorisinde yer almaktadır. Dizinin sürekli kadrosunda Melinda haricinde belli başlı iki oyuncu yer alıyor Jim Clancy, Melinda’nın kocası sağlık görevlisi olarak çalışan jim Melinda’nın doğuştan sahip olduğu bu hediyeye olumsuz yaklaşırken zaman için ona giriştiği bu işte en büyük desteği sağlayan kişi olacaktır. Andrea Moreno, Melinda’nın en iyi arkadaşlarından biridir. Melinda’nın giriştiği bu işte kendisine yardım etmektedir.

Filmin konusu klasik bir konu seyrederken fazla gerilmiyor ve korkmuyorsunuz, filmin tek bir karakter üzerine kurulması bence filmin eksi yönlerinden biri hem dizinin geleceği hemde izleyenler için zaman içinde sıkıntıya yol açabilecek bir durum. Konuların işlenişi biraz tekdüze en azından iki üç bölümlük heyecan dozu yüksek bölümler çevrilebilirse bu tekdüzelik zaman içinde kaybolur kanısındayım. Son olarak zamanınız varsa izlenebilecek bir dizi ama çok fazla birşey beklemeyin.

Rome (2005)

ROMEYıl İ.Ö. 52. Cumhuriyet, paylaşılan iktidar ve şiddetli kişisel rekabet ilkeleri üzerine kurulmuştu, tek bir adamın mutlak kontrolu ele geçirmesine asla izin verilmezdi. Ama şimdi bu temeller çatırdıyor, yozlaşma ve aşırılık onları yiyip bitiriyor.
Gaius Julius Sezar, sekiz yıllık savaşın ardından Galya’yı fethetmiş, Roma’ya dönüyor. Yanında savaşlarda tecrübe kazanmış, sadık adamlarıyla köleler, altın ve ganimetlerden oluşan, hayal edilemez büyüklükte bir servet var. Elinin altında da, radikal sosyal değişiklik için popülist bir ajanda. Aristokrasi dehşete kapılıyor, Roma’ya girerse onu savaş suçlarından yargılamakla tehdit ediyorlar. Hassas iktidar dengesini sağlayabilecek kişi Senato’da: Sezar’ın (Ciarán Hinds)eski dostu, ortağı ve hamisi Pompey Magnus. Sezar’ın 13’üncü Lejyon’undan iki asker, Lucius Vorenus (Kevin McKidd) and Titus Pullo(Ray Steveneson), lejyonlarının çalınan ve lejyonun birleştirici simgesi olan bayrağını geri getirmek üzere Galya’ya gönderildiklerinde, merkezde durum bu. Bu gidiş, onların kadim Roma’nın önemli gelişmelerine bulaşmalarına yol açacak bir olaylar zincirini başlatıyor. Aşk ve ihanet, efendiler ve köleler, karılar ve kocalar üzerine çarpıcı bir dram olan, dev bütçeli yapım Rome, bir cumhuriyetin yıkılışını ve bir imparatorluğun yaradılışını anlatıyor.

HBO ve BBC ortak yapımı olan bu dizi dönemin toplumsal yapısı yansıtması bakımında güzel bir dizi bazı sahneler için olumsuz yorumlar getirilsede sonuçta dizi belirli bir dönemdeki yaşantıyı sergilediğinden bunu doğal karşılamak gerekir. Diziyi izlediğinizde mekanın kostümlerin hepsinin gayet özenli seçilmiş olduğu görürsünüz tabi bunun da belirli bir bedeli olacak ilk sezon için konuşulan rakamlar bölüm başına 10 Milyon dolar ayrıca dizi seti için kullanılan arazinin 20 bin dönüm üzerine kurulmuş olduğu söylersek sanırım yapımın büyüklüğü ile bir fikir edinmiş olursunuz. Şuan ikinci sezonu devam eden dizinin ilk sezonu sezar ve romanın genel yapısını temel alan bir konu örgüsüne sahipken ikinci sezon kaos cumhuriyet gibi kavramlar üzerinden devam eden bir yapıya kavuşuyor. Diziyi genel olarak değerlendirdiğimizde Sosyal sınıflar arasındaki farkları, aile/cinsellik/din/ahlak-namus kavramların zaman içindeki dönüşümü ve değişimi göstermesi açısından güzel bir dizi. Bazen ağır işleyen konusu can sıksa da genel yapısı oldukça sürükleyici. Diziyi seyrederken hem dönemle ilgili önemli bilgilere sahip oluyorsunuz hem de iyi vakit geçiriyorsunuz.

CSI: Crime Scene Investigation (2000)

CSI: Crime Scene Investigation (2000)TRT1 ‘de “Kanıt peşinde” adıyla yayınlanan, 2000 yapımı, 6 altın küre ve 24 Emmy adaylığı ve kırdığı izlenme rekorlarıyla adından söz ettiren bir dizi. Las Vegas’ın suç dolu arka sokakları ve hiç suçlu gibi durmayan insanların aslında suç dolu yaşamlarını, işledikleri suçları nasıl işlediklerini bulmayı amaçlayan, olay yeri dedektiflerinin onlar için sıradan ama bizim için sıradışı çalışmalarını konu olarak işliyor.

Bazı dizilerin aksine bu konusu itibariyle ilerleyen vakitlerde bir kısır döngüye girebilecek gibi değil, özellikle değişik suç mahalleri, değişik suç olgularını, sinsice işlenen cinayetleri, kanıtların izini sürerek çözmeye çalışan bu ekip sizi dizinin bağımlısı haline getirecek. Bize önemsiz gibi gözüken en ufak bir iplik parçasının bile olayı çözmekte nasıl büyük kapı açtığını, suçlunun en ufak bir kanıt ile nasıl suçsuz haline dönüştüğünü bu dizide sıkça görmek mümkün.

Dizi sadece değişik suçlar ve bu suçları işleyenlerin bıraktıkları kanıtları değil, bu olay yeri dedektiflerininde yaşamlarını mercek altına almakta kendi kişisel özelliklerinin yaptıkları işleri ne kadar etkilediğini, her ne kadar bilim adamı kimlikleri varsa da, aslında zamanla duygularını da işe karıştırdıklarını görmekteyiz. Örneğin bu olay yeri inceleme ekibinin bir üyesi olan Catherine Willows bir çocuk sahibidir. Özellikle küçük çocuklara karşı işlenen suçlarda suçlununu cezasını çekmesi, olayın çözümlenmesi için daha fazla bir çaba sarf etmekte, bazı durumlarda acele karar vermesi, ekip arkadaşları tarafından uyarılması bunun en temel gösterisidir diyebiliriz.

Olay örgüsünün çözümlenmesinde kanıtların toplanması, incelenmesi ve bunlardan tutarlı bir sonuç elde etmede izlenen yol dizide sizi başlıca etkileyen noktaları oluşturuyo. Ekip lideri Gil Grissom benim favori adamım diyebilirim, en ummmadığınız noktalardan probleme yaklaşıp çözmede üstüne başka kimse tanımam, zaten filmdeki terimlerle ifade edersek tam bir bilim adamı, özellikle kendisi için böcek bilimci bile diyebiliriz. Dizide ön plana çıkan diğer bir nokta ekip bilinci, özellikle ekibin kendi içindeki dayanışması, problemlerin dışarıya yansıtılmadan ekip içinde çözümlemeye çalışmaları diyebiliriz. Son olarak ekip lideri Gil Grissom’ın polis şefi ile olan sürtüşmeleride diziye ayrı bir tat vermekte…

TRT1 ‘de 5. sezonu kapayan dizi yurt dışında 7. sezonu kapatmış durumda. Bu dizinin benzeri nitelikte olan CSI New York ve Miami diye iki ayrı dizi daha devam etmekte fakat CSI: Las Vegas’ın clonu olmaktan kurtulamamışlardır. Quentin Tarantino… Kült yönetmen,bu dizinin en büyük hayranlarından biridir ve sonunda işi 2005 yılında dizinin 5. sezon finalini yönetmeye kadar götürmüş ve bu bölüm ABD’de 30 milyon kişi tarafından izlenmiştir.

CSI Resmi Sitesi

Stargate SG-1 (1997)

1994 de Stargate adlı bir bilim kurgu filmi gösterime girmişti ve ülkemizde de oldukça beğenilmişti. Özellikle zekice hazırlanmış senaryosuyla diğer bilim kurgulardan sıyrılabiliyordu. Filmin konusu şöyle; “Dr. Daniel Jackson Mısır tarihi üzerine uzman bir arkeologtur. Araştırmaları sırasında çok eski bir geçit bulunur bu geçit başka bir gezegene açılmaktadır. Albay O’Neil ve ekibiyle birlikte bu gezegene giderler. Gezegen eski Mısır’ı andırmaktadır ve yönetimi hükümdar-tanrı RA ‘nın elindedir. Ekibimiz RA ile mücadeleye girişir..”

Aradan bir kaç sene geçtikten sonra Stargate ‘in çok beğenilmesi, senaryonun da oldukça uygun olması nedeniyle bunun bir dizi olmasına karar verilir ve 1997 de Stargate SG-1 ‘ın ilk bölümü yayınlanır. Şu an itibariyle dizi 10. sezonu oynamaktadır ve ilk bölümler kadar ilginç ve sürükleyici bir bilim kurgu dizisi olmaya devam etmektedir. 2004 yılında, film senaryosundaki ilerleme sonucu Atlantis adında kayıp bir şehir keşfedilmiş (hemde ne şehir!) ve oraya bir ekip gönderilmiştir. 2004 den sonraki maceralar birbire hem bağlı hem de bağımsız bölümler olarak iki dizi birden devam etmektedir. Bu Stargate SG-1 dizisinin 7. sezonunun sonuna denk gelmektedir. 7. sezonun son iki bölümü olan “Stargate SG-1 Lost City” tek başına bir bilim kurgu sinema filmi olacak kadar iyidir.

Eğer Stargate Atlantis’i de izlemeyi düşünüyorsanız önce buraya kadar olan Stargate SG-1 sezonlarının tamamını izleyin ki kafanızda soru işaretleri kalmasın. Ben hala her ikisini de beğeni ve ilgiyle izlemeye devam ediyorum.

Benim puanım: 8/10

The 4400 (2004)

The 4400Konuya biraz değinmek gerekirse; değişik zamanlarda, değişik yerlerden tam 4400 kişi kaçırılır ve yıllar sonra hepsi birden aynı yerde ortaya çıkarlar. Amerikan hükümeti şaşkın, bu kadar kişiyi ne yapacağını düşünmektedir. Bunun araştırmasını ve güvenliğini NTAC adlı örgüte verirler. Bir süre karantinada tuttuktan sonra tümünü serbest bırakmak zorundadırlar, fakat bu kişiler geri dönerken beraberlerinde paranormal yeteneklerle birlikte gelmişlerdir. Dizi bu kişilerin yeni geldikleri dünyaya adaptasyonunda yaşanan olaylar ve olaylara NTAC ajanlarının müdahalesi şeklinde başlıyor, daha sonra bu olaylar kişisel olmaktan çıkıp grup mücadeleleri halini alıyor.

Senaryo oldukça ilginç ve güzel işlenmiş. Dizinin ilk ortalarında, yani birbirinden bağımsız görünen bölümlerde, kişisel bazı olayların olması ve bu olayların çözümlenmesiyle bölümün bitmesi, sonraki bölümde yeni bir olayın başlaması vs.. şeklinde devam etmesi biraz sıkıntılı gelsede sonraki bölümlerin tamamen birbiri takip etmesi ve bazı sorulara yanıt vermesi gayet güzel. Fakat 3. sezonun sonunda hala cevaplanmamış sorular kalıyor ve final bölümünde sanki “dördüncü sezonu bekleyin” mesajı veriliyor. Offical Site dan baktım ve tahmin ettiğim gibi 2007 nin yaz aylarında 13 bölümlük dördüncü sezondan bahsediyorlar. Giriş müziği ve filmin başlangıç introsu çok güzel hazırlanmış, ben çok beğendim, filmi izlemeseniz bile bence bunu bir izleyin ve dinleyin tabiki. Film bütün olarak tutarlı ve ilerleyen bölümlerde çizgisinden pek birşey kaybetmiyor, ailece izlenebilecek bir dizi. Benim puanım: 8/10 Official Site The 4400

Blogger'de Adsense Görünmeme Sorununa Çözüm



Bu sabahtan beri Blogger alt yapılı
blog kullananlarda Google Adsense reklamları yerine genel hizmet reklamları görünüyor. Bu soruna, Adsense kodundaki host numarası yol açıyor. Bunun çözümüne az önce ulaştım ve blogumdada hemen uyguladım..

Blogger blogunuzda, Adsense reklamlarının eskisi gibi sorunsuz görünebilmesi için aşağıdaki değişikliği yapmanız yeterli:

Adsense kodunuzu bulun ve koddaki google_ad_host = "pub-XXXXXXXXX" alanındaki XXXXXXXXX sayısını 1556223355139109 olarak değiştirin. Reklamlarınız eski haline dönecek..

Burada yapılan şey; Adsense reklamlarını, Google'ın sorun olmayan hostundan almaktır. Herhangi bir kural ihlaline yol açmaz. Aklında hala bunu yapınca banlanacağı korkusu olanlar, Blogger yerleşim bölümünden, bloglarına Adsense eklesinler. Sonra bloglarının kaynak koduna bakıp o reklam kodunu bulsunlar. Görecekler ki, oradaki google_ad_host pub kodu yukarıda verdiğim kodun aynısıdır.

Bloggerde böyle bir soruna ne yol açtı, Google bu sorunu ne zaman çözer veya çözecek mi. Bunlar şimdilik cevapsız sorular.

Adsense Alacaklı Adı Değiştirme



Yaşı tutmadığı veya çeşitli sebeplerden dolayı, Google Adsense hesabını anne babasının veya bi tanıdığının üzerine açan çok kişi var.Şartlar olgunlaştıktan sonra bu kişiler Adsense alacaklı adını değiştirip kendi ad ve soyadını yazdırmak istiyor.

Adsense alacaklı adı nasıl değiştirilir? Adsense alacaklı adı değiştirme:

  1. Adsense hesabınıza giriş yapın.
  2. Sonra buraya tıklayın.
  3. Hesap Sorunları / Alacaklı adımı değiştirmek istiyorum seçeneğini seçin ve aşağıdaki Devam Et butonuna tıklayın.
  4. Karşınıza bir form sayfası çıkacak.Bu formu titizlikle ve düzgün bir şekilde doldurun ve Gönder butonuna tıklayarak gönderin.
Bu işlemlerden sonra başvurunuz Adsense yöneticileri tarafından inceleniyor ve size çok kısa bir süre sonra alacaklı isminiz belirttiğiniz isim soyisim olarak güncellenmiştir diye mail geliyor.Tüm bu işlemlerden sonra vergi bilgilerinizi güncel isimle değiştirmeyi unutmayın.Bu işlemleri hafta sonu değil hafta içi uygulayın.Hafta sonu Adsense ofisi kapalı..

Adsense Blogger Başvurularını Engelledi

Son zamanlarda biçok yerde rastladığım Google Adsense üye olamama konularına göre, Blogger bloglar ile Google Adsense'ye başvuru yapılması engellenmiş.

Google Adsense ye başvururken
site adresi bölümüne *.blogspot.com uzantılı blogunuzu yazdığınızda Google Adsense başvuru formu size "URL, bir Google barındırma adresi içeremez" diye hata veriyor.Bir diğer bilgide Google Adsense rekabetçi reklam filtresine *.blogspot.com uzantılı adreslerin yazılmasıda engellenmiş.Yine aynı hata çıkıyor: "URL, bir Google barındırma adresi içeremez"

Google Adsense'ye *.blogspot.com uzantılı domainlerle artık başvurulamayacak olması bazılarının işine gelmeyecek olsada bence çok iyi olmuş.Çünkü Blogger den bir blog açıp içine 3-5 yazı kopyalayıp Adsense'ye başvurmak moda olduğu için Google buna bu sistemle çözüm getirmeyi hedefliyor heralde..Ama rekabetçi reklam filtresine *.blogspot.com blogların eklenmesi niye engellenmiş onu çözemedim. Belki Google Adwords te artık *.blogspot.com lu site reklamları yayınlanmasıda yasaklanmıştır.Yakında çıkar kokusu...

Rss (Beslemeler) de Adsense Kullanımım Başladı

Google Adsense kullanıcıları Beslemeler (Rss) için Adsense özelliğini Adsense panellerinde yaklaşık 1 aydan beri görüyorlar.Ama çoğu kişi (bugüne kadar bende dahil) Feedburner Rss adresimizde bi türlü Adsense reklamı göstermeyi beceremiyorduk.

Bugün Google Reader ime bakarken Erdal ın Blogger da Beslemeler İçin Adsense yazısını gördüm ve hemen uyguladım.İlk dakikalarda reklamlar görüntülenmediği için ben heralde bi yerde yanlış yada eksik bişey yaptım diye düşündüm.Ama sonradan Rss de Adsense reklamları göstermeyi becerdim. (Feedburner de orjinal Rss adresini kayıt ettikten sonra 55-60 dakika beklemek gerekiyormuş.Daha erken reklam görüntülenmiyor)

Sizde gerekli ayarları yaparak, sizi (Feedburner) Rss adresinizden takip edenler sayesinde Adsense den daha fazla kazanç elde edebilirsiniz.

E-mail adresiniz ile Rss adresime üye olup yazıları mail adresinize otomatik olarak alabilir veya Google Reader,
İnternet Explorer/Firefox vs. Rss bölümünden yazıları otomatik olarak almak için http://feeds2.feedburner.com/uyeol adresine abone olabilirsiniz..

Adsense Pin Kodunuz Neden Gelmez?



Google Adsense kullanıcıları PİN in ne olduğunu bilirler.Adsense PİN Kodu ile adresinizi doğrularsınız ve Adsense hesabınıza PİN kodunu girmeden Adsense den ödeme alamazsınız.
Adsense PİN kodu postası genelde en erken 2 hafta en geç 3 ay içinde adresinize gelir.Adsense PİN kodu, Adsense hesabı 10 dolara ulaşınca gönderilir.Bazı Adsense kullanıcıları uzun süre beklediği halde PİN lerin ellerine ulaşmamasından yakınıyor.

Adsense PİN kodunuz adresinize niye gelmez:

-Adres yanlış/hatalı yazılmıştır
-Postada takılmıştır
-Postacı yanlış adrese vermiştir (Birinden duyduğuma göre postacı PİN i mahalle kahvesine bırakmış.Çocuk rastgele görmüş.)

Çözüm:

-Adsense hesabınızda 3 PİN isteme hakkınız vardır.Uzun süre beklediğini halde hala elinize PİN kodu postanız geçmediyse diğer isteme haklarınızı kullanıp tekrar isteyebilirsiniz.

Öneri:

Eğer tekrar PİN isteyecekseniz size adresi değiştirmek istermisiniz gibi bir soru sorulacaktır.Burada adresi değiştirip bi tanıdığınızın adresinizi vermenizi öneririm.Böylece adreste sorun olmuşta
yeni PİN postanız sorunsuz gelecektir.

Önemli:Adsense hesabınıza ilk PİN yaratıldıktan 6 ay sonraya kadar PİN kodunu girmezseniz sitelerinizde para vermeyen genel hizmet reklamları görüntülenecektir...

Adsense’den neden az kazanıyoruz?



Son zamanlarda herkes Adsense kazançlarındaki tık ve ücret düşmesinden yakınıyor.Eskiden günde 15$ kazananlar, şimdi günde 3-3,5$ ancak kazanabiliyor.Eskiye oranla hem tıklamalar, hem de tık başı ücretler azalmış durumda.Bu sebeple Adsense den artık eski kazançları elde etmek (Türkçe içerikli siteler için) mümkün değil.

Adsense den eskiye oranla neden daha az kazandığımızın ve neden daha az tık aldığımızın sebepleri ile nasıl daha fazla kazanabileceğimizi yazının devamında bulabilirsiniz..:

ADSENSE’DEN NEDEN AZ KAZANIYORUZ?..:

=>Türk reklamverenler Adsense de akıllarına gelen her kelimede en düşük ücretlerle reklam verdikleri için, öncelikle Adsense de reklamlar içeriğe uygun olarak çıkar felsefesi ortadan kalkıyor.

=>Türk reklamverenler Adsense ye çok az para verip reklam yayınlıyorlar.Reklam verirken 10-15 ytl ye aldıkları 100 dolarlık kuponları kullandıkları için reklamlara fazla para ayırmıyorlar.

=>Reklamverenlerin kaliteli reklam vermemeleri nedeniyle, reklama tıklayan ziyaretçiler kaliteli reklam bulamadıkları ve bazı reklamların(kontör vs. olanlar) aldatıcı olması nedeniyle siteleri sonraki ziyaretlerinde asla reklamlara tıklamıyorlar.

=>Reklamların bir sitede hep aynı şekilde ve hep aynı yerde kullanılması nedeniyle, ziyaretçilerin gözlerinde reklamlara aşinalık başlıyor.Doğal olarak ta siteyi sürekli takip eden ziyaretçi artık reklamları görmüyor ve sayfada reklam yokmuş gibi hareket ediyor.

=>Reklamların kullanıcıları yanıltması nedeniyle ziyaretçiler reklamlara tıklamamayı tercih ediyor ve ziyaretçilerde Google Adsense reklamları zararlıdır/kötüdür ön yargısı oluşuyor.Artık ziyaretçiler Adsense reklamlarına tıklarken, eğer tıklarsam bilgisayarıma virüs girermi, eğer tıklarsam kontörüm gidermi vs. gibi düşüncelere kapılıyorlar.

=>Reklam yerleşimleri iyi yapılmadığı için ziyaretçi zaten reklamı fark edemiyor veya gereğinden fazla fark ediyor.

=>Bazı Adsense kullanıcıları sitelerinde reklamları içeriği sıkacak şekilde yerleştiriyor.Bunu gören ziyaretçide inadına reklamlara tıklamıyor.(Benim blogumdada reklamlar çok olmasada biraz bazı ziyaretçileri sıkabiliyor.Bir sonraki tema değişikliğinde yapacağım ilk iş reklamları daha iyi yerleştirmek ve daha çok optimize edip ziyaretçiye sevdirmek.)

=>Reklamları sitenin üst tarafına yerleştirmediğimiz için az kazanıyoruz.Bir konunun üstündeki reklam, konunun altındaki reklama göre 6-8 kat daha fazla tık alır ve konunun üstündeki reklam, konunun altındaki reklama göre tık başı daha yüksek verir.Ayrıca konunun üstündeki reklamda daha kaliteli reklamlar görüntülenir.

Aslında neden az kazandığımıza dair aklımda çok fikir var ama konu artık sıkıcılığa gittiği ve gereksiz uzadığı için, konuyu neden az kazanıyoruzun yerine nasıl daha çok kazanırıza çeviriyorum..

PEKİ ADSENSE’DEN NASIL DAHA FAZLA KAZANABİLİRİZ?..:

1-Site hitinizi artırmak.
2-Site içeriğinizi kaliteli tutarak, çıkan kalitesiz ve az veren reklamları en aza indirmek.
3-Reklamları sitenizde optimize edilmiş olarak ve daha fazla tık alacak yerlere yerleştirmek.
4-Rekabetçi reklam filtresini kullanmak.
5-Text reklamların iş yapmayacağını düşündüğümüz bölüme resim reklamları koymak ve sıkışık alanlarda Bağlantı Birimi reklamlarını kullanmak.
6-Reklamları olabildiğince sayfanın üst bölümlerinde göstermek…

İpucu: 336*280 lik geniş reklam daha çok tık alıyor..

Adsense Temalı Reklamlar


Adsense uzun zaman önce temalı reklamları duyurmuştu ama şimdiye kadar 1 kere bile görmek nasip olmamıştı.Az önce rastgele bir sitede dolaşırken yukarıdaki resimdeki reklamı gördüm.Bu reklamın diğer Adsense reklamlarına göre farkı, temalı reklam olması.

Reklam göze öyle hoş görünüyor ki ben bile bu bilgimle o reklamın Adsense olduğunu sonradan farkedebildim.Sitenizde temalı Adsense reklamlarının görünebilmesi için oluşturduğunuz reklam birimlerinde resimli reklamların aktif olduğundan ve hesabınızda temalı reklam göstermenin açık olduğundan eminseniz bilin ki bu fevkaladenin fevkinde olan reklam sizin sitenizdede görünebilir... Tık başı ne kadar verdiğini bilmiyorum ama bu görüntüsüyle çok fazla tık alacağı bir gerçek..

Adsense'de 2 farklı sitede aynı reklamların farklı fiyat vermesi



Google Adsense de en çok merak edilen ve garipsenen durumlardan biri de “benim sitemdede X reklamı çıkıyor arkadaşımın sitesindede X reklamı çıkıyor ama ben 1 tıka 0,10 alırken arkadaşım aynı reklama tıklandığına 0,30 alıyor” konusudur.Bu bazen “benim 2 sitem var içerikleri birbirlerinden farklı ama ikisindede Z reklamı çıkmasına rağmen birinde Z reklamına tıklanınca 0,21 diğer sitede aynı reklama tıklanınca 0,43 alıyorum” gibide olur.Çoğu kişi aynı reklamlar olmasına rağmen 2 sitedeki tıklamalara verilen ücret niye farklı diye sorar.

Bu sorunun çözümü biraz düşünerek bulunabileceği gibi hiç düşünülmeden aşağıda yazdığımı okuyarakta bulunabilir…:

Aslında sorunun çözümü gayet basit.Adsense bildiğiniz gibi Adwords le beslenen bir servis.Adwords te mesela rent a car reklamı veren birisi örnek verecek olursam araba kelimesinin tıklanmasına 0,20 car kelimesinin tıklanmasına 0,83 veriyor desek(bu ücretler o kelimedeki reklamveren rekabetine bağlı ve sürekli değişebilir vaziyattetir , ayrıca yazdığım oranlar tamamen kafadan sallamadır) araba kelimesi içerikli sitedede car içerikli sitedede bu rent a car reklamı çıkacaktır.Ama A sitesinde bu reklam araba kelimesiyle çıkınca doğal olarak 1 tıka 0,20 verecektir.B sitesinde ise aynı reklam car kelimesiyle çıkacağı için 1 tıka 0,83 verecektir.Olay bu kadar basit..

Mühim olan hangi reklamın çıktığı değil mühim olan çıkan reklamın sitedeki hangi kelime sayesinde çıktığıdır.Sitelerin farklı içerikleri nedeniyle 2 sitede de aynı reklam çıkmasına rağmen bir sitedeki tık başı fiyat diğer sitedeki tık başı fiyattan ayrıdır.Umarım bu ipucu Adsense sisteminden daha fazla kazanmanız için bir adım atmanızda iş görür